Güneş Doğudan Yükselir

Ne şaşırmıştım haritaların değişebileceğini fark ettiğimde. Tam hatırlamasam da onlu yaşların başlarında olsam gerek. Yani bize öğretilen şeyler değişebilirdi. Birkaç sene sonra bize öğretilen şeylerin yanlış olabileceğini de fark etmiştim. Açıkçası tüm okul yaşamım, beşinci sınıf ve ortaokul yıllarım hariç oldukça sıkıcı, çoğunlukla boşa zaman kaybıydı. Bilgi açlığımı okullarda gidermem mümkün değildi.

Fen Lisesi sınavına hazırlanırken dört senedir beraber okuduğum, gülüp eğlendiğim bazı erkek arkadaşlarımın sömestr tatilinde bir kurs tarafından İzmir’e kampa götürüldüğünü öğrendim. Ön sıramızda oturan, derslerde kıkır kıkır beraber güldüğümüz Orhan bir gün gözüne sürme çekip geldi. Sanki aramıza bir mesafe girmeye başlamıştı.

Arkadaşlarıma ne olduğunu anlayamadım. Ben kendi kendime sınava hazırlanırken neden birilerinin sadece erkek çocuklarını, herhangi bir ücret almadan eğittiğini çözmeye çalışıyordum. Bu arkadaşlarımdan biri uzun yıllar Amerika’da çalıştıktan sonra dönüp kısa dönem İMKB Başkan Yardımcılığı yaptı, 17-25 Aralık sonrası görevden el çektirildi. Bir diğeri anlı şanlı bir Amerikan Bankası’nda ekonomist. Yıllarca, Bloomberg’de demeçlerini izledik.

Terör olayları başladı, askerlerimizin ölümü üzerine halay çeken bazı arkadaşlarıma tepki gösteren bir tek bendim. Ben teröristin ölümüne dahi üzülürken onların bu gereksiz sevinç gösterisi benim için katlanılamazdı. Benim gibi düşünen hiçbir arkadaşım ağzını açmadı, ne yapıyorsunuz siz demedi. Ben de çareyi uzaklaşmakta buldum.

Çillerli yıllar geldi. Eğitim alma şansı olmamış köylü bir amcanın sadece bir organ fazlası var diye babama “Bir avradı da başımıza getirdiniz ya” diye konuşmasını duydum. Kadın istediği kadar dirsek çürütsün, o dönem için bir anlam ifade eden profesör olsun ne gam…

Demirel’e rağmen parti kongresinde parti başkanı seçilerek ilk kadın başbakan olduğunda sevinçten uçuyordum. Evet tecrübesizdi, evet tabii ki hataları oldu. Ama belli ki terörü bitirirken birilerinin ayağına feci bir şekilde basmıştı ki o döneme kadar görülmemiş bir itibarsızlaştırma hamlesiyle alaşağı edildi. Nice erkek bu ülkede gözümüzün içine baka baka ne haltlar ederken biz terör belasını bitirmek üzere olan ilk kadın başbakanımızı afiyetle yedik. Tansu Çiller’i, İstanbul’da tek başına yaşayan, yirmilerinde bir borsacı olarak savunmak için mangal gibi bir yürek gerekiyordu. Bir müddet sonra sustum çünkü boşuna çabaladığımı anlamıştım.

Turkcell gibi bir devi ülkeye kazandıran Mehmet Emin Karamehmet de anlaşılan çıkarlarına hizmet etmemişti ve onu da gazete silahşörleri ile harcamışlardı. Manşete çıkarılanı aşağılamak şehirli, modern Türk’ün en büyük sporu haline gelmişti. Sorgulamak nedense hiç akıllarına gelmedi. Kim sürüydü kim değildi? Ya da bu ülkede kaç sürü, kaç çoban vardı?

Hepi topu beş yıl süren borsa tecrübemde hem kendi hem ülkemin karanlık yüzünü gayet net görmüştüm. Halka açık bir borsa şirketinin karının Kara Yollarına aktarılması, özellikle erkeklerin bir yalan üzerine koca şirketler inşa etmeleri ve batırmaları, ülkeyi emanet ettiğimiz adamların meclisteki güvenoyunu bile beceremeyip 3 ay icra eden hükümetin lav edilmesi…

0002.pdf erişimi için tıklayın

Dyp-Anap birleşmesi protokolü sonrası neler olmuştu sahi?  

Bunca rezalet sırasında kimse ne oluyor demiyordu. Çıldırmamak mümkün değildi.

Bu yazı daha çok uzar, araları geçip Gezi olayına geleyim. Her nasılsa olayların daha dördüncü gününde, elinde bir reklam ajansının hazırladığı belli olan, çok şık pankartlarla, kulağımın dibinde fütursuzca düdük çalan, güya bir şeyleri protesto ettiğini zanneden, sözde Atatürkçü orta yaşlı teyze, ben senin yüzünden Suadiye’den taşındım. Keşke bu enerjini kendini keşfetmeye harcasaydın.

Şiddet yatışınca, bir hafta kadar sonra ortamı görmek için Taksim’e gittim. Anne ve babaların, yanmış otobüsler üzerinde çocuklarına zafer işareti yaptırtarak fotoğraflarını çekişlerini gördüm. Bu şuursuz insanların çocuklarının beynine neyin tohumunu ektiklerini fark etmeleri imkansızdı. Aynı çocuklar, yıllardır ebeveynlerinin karanlık gelecek senaryoları içinde kendilerini bulmaya çalışıyor.

İmparatorluğumuzun çöküşü sonrasında travma üzerine travmalar yaşadık. Bu uzun ve ızdıraplı süreçte herkes hatalar yaptı, kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Şimdi geçmişe sünger çekip beyaz sayfa açma zamanı. Bugün artık kavgayı bırakıp elele gelecek için çalışma zamanı.

Ben Türkiye’ye inanıyorum. Öldürmeyen şey güçlendirirmiş. Başımıza gelenlerin onda biri bir batı ülkesinin başına gelse ortada bir ülke filan kalmamış olurdu. Tek dişi kalmış canavarın, Anadolu insanının dirayetini, bu toprakların kültürünü alaşağı etmesi mümkün değil. Güneşin doğudan yükseldiğini anlayacakları gün çok yakın, merak etmeyin.      

Bir Cevap Yazın