Bizden Saklanan Ne

Dünyanın güneş etrafında döndüğünü iki bin yıl boyunca halktan saklamayı başaranlar başka neleri saklıyor olabilirler?

Sisamlı Aristarkus (MÖ 310-230) Güneş Merkezli Teoriyi savunan bildiğimiz ilk isimdir.

Ay ve Güneş’in Büyüklükleri ve Uzaklıkları isimli kitabı bugüne ulaşmayı başaramaz. Neyse ki onu referans olarak gösteren yazılı kaynaklar sayesinde ondan ve teorisinden haberdar oluruz. Bunların en bilineni Arşimet’ ‘in Kum Hesaplamaları kitabıdır.

“Sen (Kral Gelon) senin de bildiğin gibi ‘’evren’’ birçok gökbilimcinin dünyanın da merkezi olan alana verdiği isimdir ve yarıçapı dünyanın merkezi ile güneşin merkezi arasındaki doğrunun uzunluğuna eşittir. Bu hesaplama şu ana kadar gökbilimcilerin ortak görüşüdür. Fakat Aristarkus’un hipotezler içeren kitabındaki varsayımların bir sonucu olarak aslında evrenin sanılandan çok daha büyük olduğu iddia ediliyor. Hipoteze göre sabit yıldızlar ve güneş hareket etmezken dünya belirli bir yörüngede güneşin etrafında dönüyor, güneş merkezde yer alıyor ve sabit yıldızlar güneş ile aynı merkezin etrafında duruyor.[
Arşimet Kum Kitabı’ndan

İki bin yıl boyunca yöneticiler tarafından kullanılan bağnazlar, gerçeği ortaya çıkarmak için çalışanları katleder.

MÖ 305’de kurulan İskenderiye Kütüphanesi 700 sene boyunca bilimin, felsefenin ilerlemesine hizmet ettikten sonra yok edilir. İçindeki 150 bin cilt el yazması eser, altı ay boyunca hamamlara taşınarak yakıldığı rivayet edilir.

Gallileo, güneş merkezli çalışmaları nedeniyle 1615’den itibaren engizisyonun tehditleri ve yargılamalarıyla uğraşır. Muktedirlerin baş tacı ettiği, bugünkü vahşi düzenin sistematiğini kuran Aristo’ya alaycı yaklaşımı ile kilisenin okları üzerine çevrilir. Canını kurtarmak için bir daha asla bu konularda çalışmayacağına ilişkin bir anlaşma imzalamak zorunda kalır.

Birileri, güneş merkezli sistem yerine Aristo’nun dünya merkezli teorisini toplumlara dayatır. Bu insanlığa yapılan inanılmaz bir kötülüktür. Kopernik, Kepler ve Newton yıllarca konu hakkında zulüm gören, hayatını kaybeden bilim insanlarının haklılığını artık kimsenin saklayamayacağı şekilde kanıtlar.

Bugün biliyoruz ki güneş sistemi de kendi yörüngesinde hareket ediyor.

Bazı bilim insanları, güneş sisteminin bir tam turunun 24 bin ile 26 bin yıl sürdüğünü hesaplıyorlar. Bu tur sırasında ona eşlik eden dünyanın, iki-üç bin yılda bir iklim değişikliklerine, yerkürenin hareketlenmesine maruz kaldığını da ekliyorlar.

Ki bu teoriye göre günümüzde yaşanan iklim değişikliklerinin önemli bir kısmının, insan eliyle değil dünyanın doğal döngüsü sebebiyle gerçekleştiği anlamına geliyor.

Aynı bilim insanları, manyetik çekim değişikliklerinden ötürü belli periyotlarla yerkürenin kısa bir süre için dönmeyi bıraktığını sonra da aksi yönde dönmeye başladığını söylüyor. Bu durma sırasında aynı fren yapan arabalarda insanların öne fırlaması gibi suların karalara doğru hareketi olacağını ve sonrasında da güneşin batıdan doğacağını da ekliyorlar. 

Bu iddia özelikle okyanus kenarında yaşayan kimi ülkeler için büyük bir tehlikenin kapıda olduğu anlamına geliyor.

Dinlerde kıyamet olarak geçen depremlerin artması, surun çalması(kutuplardan gelecek tiz ses dalgası), 3 gün süren gece veya gündüz, güneşin batıdan doğması aslında dünyanın bin yıllar içinde rutin olarak tekrarladığı bir doğa olayı olmasın?

Şu an dünyada kıyamet öncesi büyük bir savaş kopacağına dini nedenlerle inanan milyarlarca insan var. Ve bu insanların seçtiği yönetimler insanlığı büyük bir kaosa doğru sürüklüyor.

Birileri, gerçekleri saklayıp dinleri kullanarak insanları Bir Kıyamet Savaşı’na inandırmış olabilir mi? Dini için savaştığını zanneden tüm taraflar aslında insanlığı karanlıkta bırakmaya niyetlilerin piyonları mı?

Not: Deprem sırasında ordunun hızlı hareket edememesinin nedeni, Kıyamet Öncesi Bir Savaş içinde olduğunu zanneden ve kendisinin beklenen kutsal bir varlık olduğuna inanan bir kişinin paranoyası olabilir mi?

Birliğimiz Kutlu Olsun

“Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’nda bahsedilen kan, ırkçılıktan çok farklı bir gerçeğe işaret eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, derin okumaları ve hayat tecrübesi ile insanlığın potansiyeli üzerine müthiş sezgileri olan bir şahsiyet. Dna’nın görevinin, işleyiş mekanizmasının farkında; bizzat Dna açılımlarını tecrübe ettiği anlaşılıyor.

İnsanlık yeni bir döneme geçiş yaparken eskinin baş aktörleri zorla tutunmaya çalışıyor ama nafile:) Toplumları bölerek, korkutarak en temel haklarımızı gasp etmeye çalışanların maskeleri tek tek düşüyor.

İçinizi ferah tutun. Her ne olursa olsun Anadolu en güvenli yerlerden biri. Dna’mızda bu toprakların kadim hafızası mevcut.

İşte tam da bu yeni dönemde adil, insan olmaya yakışır bir yönetim için birlik olma, konuşma, düşünme, plan yapma ve kamuoyu oluşturmaya ihtiyacımız var. Hep beraber toplumsal yaşayış kılavuzlarını hazırlama zamanı geldi.

Bazılarımızın görevi başladı. Kimimiz yanlışlara dikkat çekiyoruz kimimiz yeni bakış açıları getiriyoruz. Kısaca bir yandan zararlı ve toplanması gereken otları işaret ediyor bir yandan yeni tohumlar ekiyoruz.

Bazılarımız henüz bekleme halinde ve neyi beklediğini tam olarak bilememenin gerginliği içinde. Bu durumda yapılacak en sağlıklı şey gevşemek. Bilinç üstüne çıkmak isteyen bilgi, kendisini en rahat gevşemiş bir bedende ifade eder. İçinizde böyle bir his taşıyorsanız gevşemenin yollarını arayın.

Dna kodları açılmaya niyet ettiyse önünde hiçbir güç duramaz. Gergin bir beden, bu açılışı travmatik hale getirir. Nefesle, yürüyüşle, namazla, tefekkürle, doğayla, meditasyonla ya da sizi her ne gevşetiyorsa…

Bireyler gevşedikçe toplumsal gerginlikler de azalıyor ve birbirimize güvendikçe ilerleyiş kolaylaşıyor.

Uyanışımız, birliğimiz yani Dna açılımımız kutlu, mutlu olsun :))

Temkinli Gayret Zamanı

Dünya üzerindeki mevcut kurumların tıkandığı artık çok net görünüyor. Beklenen çöküş süreci ister kasıtlı olsun ister doğal hızlandı.

Burada kim ne yaptı, bedel ödetelim derdine düşmeden önce yapılması gereken acil işler var.

Tarihi iyi okuyunca anlaşılan ilk şey şu:

Zor dönemlerden işbirliği yapanlar, yardımlaşmayı ve paylaşmayı becerenler güçlenerek çıkıyor. Bu açıdan bakınca dünyanın doğusu batısından daha avantajlı gibi görünse de kim uyanan insanlığa karşı baskı uygulamaya kalkarsa bedelini ağır ödeyecek.

Batı halkları bakalım bu kışı nasıl atlatacak? Uzun zamandır refah ekonomisine alışmışlardı. Yorganı ayaklarına göre çekmeye alışabilecekler mi? Yoksa ilkel korkularının bir yansıması olan ırkçılığa gene mi teslim olacaklar?

Açıkçası İngiltere dünya tarihine enteresan bir örnek olarak geçecekmiş gibi duruyor. Dünyayı sömüren bu zihniyet batan Avrupa gemisinden çok hızlı bir şekilde çıktı. Görünen o ki ABD ile bağları koparmaktan da kaçınmayacak. Uzaklarla ittifak yapma peşinde olsa da coğrafi gerçeklerle karşılaşmaya başladı bile. Hiç bilinmez belki kafalarında yeni, uzak coğrafyalara yerleşmek bile olabilir. Siz onların yerinde olsanız iklim krizinin içinde güvenli liman olarak nereyi veya nereleri seçerdiniz?

Ülkece çok daha temkinli olmamız gerekiyor. Hem içerde yeniden tesis edilmesi gereken bir cumhuriyete sahibiz hem de coğrafi açıdan güvenli bir geçiş noktası olarak görünen Anadolu’ya göz dikenler var.

Bugün kadın, erkek vicdanı ve aklı olan hepimizin, bizi ayrıştıran kalıplardan kurtulup bir araya gelmesinin zamanı!